Bu yayında Avrupa'nın 4 büyük liginde, geride kalan haftalarda beklenenin üzerinde performans sergileyen takımları incelemeye almaya karar verdim. Bu takımların yakaladığı sürpriz başarının nedenlerini bulmaya ve bu çıkışlarını sürdürüp sürdüremeyeceklerini tahmin etmeye çalıştım. Bakalım Avrupa'nın önde gelen liglerinde, bir çoklarımızı şaşırtarak umulmadık sonuçlar alan bu takımlar, neleri doğru yaparak ilk haftalar itibariyle başarıya ulaşmışlar.
Leicester City sezona 6 maçta aldığı 3 galibiyet ve 3 beraberlikle başladı ve toplamda 12 puan topladılar. Çok atıp çok gol yiyen bir takım görüntüsü çizen takım şimdiye kadar 13 gol atmayı başardıkları halde kalelerinde gördükleri 9 gole engel olamadılar. Attıkları 13 golle ligin en çok gol atan 2 takımından biri (Diğeri West Ham United) konumundalar. Takımın en önemli hücum silahı olarak dikkat çeken isim Cezayirli Riyad Mahrez. Çıktığı 6 maçta 5 gol 3 asistlik harika bir performans ortaya koyan yetenekli oyuncu, Leicester hücumlarını yönlendiren isim. İstatistiklerinin yanında teknik becerisi ve hızıyla da dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Mahrez, özellikle açık alan bulduğunda rakibe büyük tehlike yaratıyor. Altyapısından yetiştiği La Havre kulübünden, 2 sezon önce yalnızca 500 bin Euro'ya transfer edilen oyuncu, şimdiden 7 milyon Euro değer biçilen bir isme dönüştü ve gelişimini de sürdüreceğe benziyor. Leicester hücumlarının bir diğer başarılı ismi 6 maçta attığı 4 gol ve yaptığı iki asistle sivrilen Jamie Vardy. Futbol severler kendisini geçen yıl oynanan ve 5-3'lük Leicester galibiyetiyle biten Manchester United maçından da hatırlayabilirler. Vardy o maçta tam harika bir oyun ortaya koyup 1 gol 2 asistle oynamış, takımına bir de penaltı kazandırarak galibiyetin mimarlarından biri olmuştu. Hücum performansıyla öne çıkan bir diğer futbolcu da 6 maçta verdiği 1 gol 3 asistlik katkıyla Marc Albrighton.
İspanya sürpriz yaşanmasının çok zor olduğu bir lig. Kendimi bildim bileli Barcelona ve Real Madrid ülke futboluna adeta hükmediyor. Son 5 yılın en başarılı futbol projesi olarak gördüğüm Atletico Madrid çok geriden gelerek bu rekabete ortak olmayı başarmış görünse de Teknik Direktörleri Simeone bile kazanılan şampiyonluk başarısının her yıl sürdürülebilmesinin zorluğuna dikkat çekiyor ve orta vadede hedefini her sezon ilk 4'ün içinde yer almakla sınırlandırıyor. Hal böyleyken lige sürpriz başlangıcı yapan takımı seçerken büyük beklenti içine girmemek gerekiyor. Puan tablosuna baktığımızda iki takımın yeri özellikle dikkat çekiyor. Bu yazı yazılırken, oynanan 4 maç neticesinde topladıklar 10'ar puanla 4'üncü ve 5'inci sıraları kapan Villareal ve Celta Vigo. Pozitif futbol anlayışları ve pasa dayalı başarılı hücum futboluyla takdir toplayan Celta Vigo'ya haklarını teslim etmek gerek ancak ben yaptığı transfer atılımıyla sezona başlayan Villarreal'i, sıralamada da olduğu gibi averaj farkıyla bir adım öne koyuyorum.
Geride kalan 4 maçta 3 galibiyet 1 beraberlik elde eden Villarreal'in en çok gol atan oyuncusu 3 gollü Cedric Bakambu oldu. Onu 2 gol 2 asistlik katkısıyla Roberto Soldado takip ediyor. Toplamda 10 gol atan takım, Celta Vigo'yla birlikte ligde en golcü ikinci takım konumunda. Son üç maçından da 3-1'lik skorla galip ayrılan takım, bu akşam Malaga karşısında galibiyet serisini sürdürmek isteyecektir. Sezon sonunda tekrar Avrupa Kupalarına katılma hakkı kazanmayı hedefleyen Villarreal'in, ilk 4'e girebilmesi için ise şuana kadar yaptıklarından çok daha büyük bir sürpriz yapmaları gerekecek.
Almanya'da geçen yılı berbat geçiren Borissia Dortmund'un yaptığı inanılmaz dönüşün neden sürpriz olarak değerlendirildiğini düşünenler olabilir. Ne de olsa son yılların en başarılı Alman takımlarından biri olmayı başardılar ve geçirdikleri ekonomik krizden sonra en tepeye kadar çıkmayı başarıp şampiyonluklar dahi yaşadılar. Ne olduysa geçen yıl oldu ve bir ara düşme potasına kadar geriledikleri sezonu 7'inci sırada bitirebildiler. Bu başarısızlığın faturası, takımı ekonomik krizden büyük başarılara taşıyan, adını takımın efsane teknik direktörleri arasına yazdırmış isim Jurgen Kloop'a kesildi ve kendisiyle sezon sonunda yollar ayrıldı. Yerine Mainz'a oynattığı futbolla beğeni kazanan Alman teknik direktör Thomas Tuchel getirildi. Tuchel geçen yılı boşta geçirmiş olsa da önceki sezon Mainz'in başındayken elde ettiği 7'incilik ve takıma oynattığı futbol Borissia Dortmund yönetimince yeterli görünmüş olmalı.
Yeni sezon öncesinde herkes takımda bir toparlanma bekliyordu çünkü 287.45 milyon Euro değer biçilen ve yaş ortalaması 25.6 olan bu kadronun daha iyisini yapabileceği ortadaydı. Ancak herhalde kimse bu denli iyi bir geri dönüş beklemiyordu. Tuchel'in Dortmund'u adeta fırtına gibi geri döndü ve gol olarak yağdı diyebiliriz. Bu yazı yazılırken ligde oynadıkları 5 maçın her birinde en az 3 kez gol sevinci yaşadılar. 5'te 5 yaparak da ligin zirvesine hızla tırmandılar. Bu maçlarda toplam 18 gol atarken kalelerinde yalnızca 3 gol gördüler. Bireysel performanslara baktığımızda hızlı forvet Aubemeyang'ın futbolunun üzerine çok şey koyduğunu görüyoruz. Ligde 5 maçta attığı 6 golle adeta parlıyor. İnanılmaz üretkenlik sergileyerek Dortmund hücumlarını yöneten Henrikh Mkhitaryan ise 5 maçta kaydettiği 3 gol ve 3 asistle dikkat çekiyor. Geçen yıl yuvaya dönen Japon oyuncu Shinji Kagawa da 5 maçta yakaladığı 2 gol 3 asistlik istatistiklerle bu sezon adeta yeniden doğmuş gibi görünüyor.
İtalya'da en sürpriz başlangıcı yapan takımı seçmek çok da zor olmadı aslında. Cevap lig tablosunun en tepesinde beni bekliyordu. Mancini yönetimindeki İnter, lige 4'te 4 yaparak, üstelik bu maçlardan birinde ezeli rakibi Milan'ı devirerek başlamıştı. Geçen yılı 8'inci bitiren mavi siyahlıların bu atılımı takdir edilmeyecek gibi değil. Elbette yaptıkları transferler beklentileri arttırmıştı. Her İnterli Mourinho'lu günleri özlemle yad etmeye devam ediyordu ancak bu başlangıç beklentileri de aştı ve bir anda şampiyonluk adayı olarak isimleri anılmaya başlandı. Elbette bu duruma yol açan bir neden de Juventus'un lige kabus gibi başlaması olsa da kimse İnter'in hakkını yememeli.
Dünyanın en zor ligi olarak gördüğüm İngiltere Premier Lig'le başlayalım. Dünyanın en çok izlenen, en çok yayın geliri olan liginde boy gösteren her takım belli bir ekonomik güce sahip oluyor. Seyirci ortalamalarının yüksek olduğu, taraftarın takımlarına desteğinin yanında uluslararası ilginin de varlığı neticesinde ligdeki takımlar, değişen oranlarda olsa da, pastadan kendilerine düşen payı alıyorlar ve bu paylar hiç de azımsanmayacak rakamlarda oluyor. Böylece her Premier Lig ekibi kadrosuna kaliteli oyuncuları katabiliyor, güçlü kadrolar oluşturabiliyor. Ligdeki futbol düzeyini arttıran bu durum seyir zevkini arttırırken her takımın rekabet gücünü de sağlamlaştırıyor. Tüm bunların neticesinde oluşan durum herkesin herkesi yenebileceği bir ligin oluşması. Elbette büyük oyuncular her sezon ligin zirvesinde yer almak için favori oluyorlar: Chelsea, Manchester United, Manchester City, Arsenal, Liverpool büyük rekabete her sezon bir adım önde başlıyorlar. Ama bu ekipler için de Premier Lig'de kolay maç yok. Harika oyunculardan kurulu kadrolarına, her yıl bu kadrolarını yeni isimlerle takviye edebilmelerine olanak veren büyük bütçelerine rağmen bu dev kulüpler de şampiyonluğa uzun süreler hasret kalabiliyor veya Avrupa potasının dışına itilebiliyorlar. Bir sezon içerisinde, bu takımların tümünün kayıpsız kapattığı hafta sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecektir muhtemelen. İşte rekabet bu düzeydeyken lige en büyük sürprizle başlayan kulübü seçmenin en zor olduğu lig benim için Premier Lig oldu. Eski dost Bilic'in yönettiği West Ham United ve deneyimli hoca Claudio Ranieri'nin anka kuşu misali tekrar doğduğu Leicester City arasında kaldığımı söylemeliyim. Her ne kadar West Ham'ın başarısı, fikstürlerine bakıldığında çok daha sürpriz sonuçlarla dolu olsa da, kadrolarının Leicester'dan daha güçlü oluşu ve 6 maçta 2 de mağlubiyet almaları nedeniyle istikrarlı bir grafik çizmemeleri neticesinde, Bilic'in takımına da hakkını teslim etmek suretiyle tercihimi Leicester City'den yana kullandım. Zira onlar Premier Lig gibi büyük bir arenada, lig standartlarına nazaran mütevazi sayılan kadrolarıyla, geride kalan 6 maçta mağlubiyet yüzü görmeyen ligdeki tek takım olmayı başardılar.
2014/15 sezonunda Premier Lig'e dönen Leicester City, geçen sezonu son 9 maçtaki harika performansları (7 galibiyet 1 beraberlik ve Chelsea'ye karşı alınmış 1 mağlubiyet) sonucunda düşme tehlikesini atlatarak 14. sırada bitirmeyi başardılar. Leicester City 2015/16 sezonuna uluslararası tecrübesiyle dikkat çeken yeni hocaları Claudio Ranieri yönetiminde hazırlandı. Özgeçmişinde Atletico Madrid, Valencia, Juventus, İnter, Monaco, Fiorentina, Roma, Chelsea, Napoli ve Yunanistan Milli Takımı gibi ekipler bulunan İtalyan hoca Leicester City'nin teklifini kabul ederek bir çok futbol severi şaşırttı. Geldiği gibi takıma güç katacak transferler yapmak için kolları sıvayan Ranieri, transfere toplam 38.20 milyon Euro harcadı. Takıma katılanlar arasında Mainz'dan 11 milyon Euro'ya transfer edilen Japon forvet Okazaki, Caen'den 9 milyon Euro'ya alınan Fransız orta saha oyuncusu M'golo Kante ve Türk takımları ile de yıllardır adı anılan Türk asıllı İsviçre vatandaşı eski Napoli'li orta saha Gökhan İnler dikkat çekiyor. Bu isimlere ek olarak, Atalanta'dan Faslı stoper Yohan Benalouane (7 milyon Euro) ve Premier Lig tecrübesiyle dikkat çeken sağlam Alman stoper Robert Huth (Stoke'dan 4.2 milyon Euro'ya) transfer edilen diğer isimler oldular. Schalke'den Avusturyalı sol bek Christian Fuchs bedelsiz olarak, Swansea'dan sağ kanat Nathan Dyer ise kiralık olarak transfer edildi. Yeni gelenlerle birlikte 24 oyuncunun yer aldığı kadroları 28.5 yaş ortalamasıyla ligin en yaşlı ekibi konumunda. Ayrıca bu oyuncuların toplam ederi, Transfermarkt verilerine göre 89.80 milyon Euro; bu alandaki sıralamada da ligde 17. sırada yer alıyorlar.
Leicester City sezona 6 maçta aldığı 3 galibiyet ve 3 beraberlikle başladı ve toplamda 12 puan topladılar. Çok atıp çok gol yiyen bir takım görüntüsü çizen takım şimdiye kadar 13 gol atmayı başardıkları halde kalelerinde gördükleri 9 gole engel olamadılar. Attıkları 13 golle ligin en çok gol atan 2 takımından biri (Diğeri West Ham United) konumundalar. Takımın en önemli hücum silahı olarak dikkat çeken isim Cezayirli Riyad Mahrez. Çıktığı 6 maçta 5 gol 3 asistlik harika bir performans ortaya koyan yetenekli oyuncu, Leicester hücumlarını yönlendiren isim. İstatistiklerinin yanında teknik becerisi ve hızıyla da dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Mahrez, özellikle açık alan bulduğunda rakibe büyük tehlike yaratıyor. Altyapısından yetiştiği La Havre kulübünden, 2 sezon önce yalnızca 500 bin Euro'ya transfer edilen oyuncu, şimdiden 7 milyon Euro değer biçilen bir isme dönüştü ve gelişimini de sürdüreceğe benziyor. Leicester hücumlarının bir diğer başarılı ismi 6 maçta attığı 4 gol ve yaptığı iki asistle sivrilen Jamie Vardy. Futbol severler kendisini geçen yıl oynanan ve 5-3'lük Leicester galibiyetiyle biten Manchester United maçından da hatırlayabilirler. Vardy o maçta tam harika bir oyun ortaya koyup 1 gol 2 asistle oynamış, takımına bir de penaltı kazandırarak galibiyetin mimarlarından biri olmuştu. Hücum performansıyla öne çıkan bir diğer futbolcu da 6 maçta verdiği 1 gol 3 asistlik katkıyla Marc Albrighton.
Leicester United gibi bütçe ve kadro kalitesi olarak mütevazi bir takımı, tecrübesiyle tehlikeli bir ekip haline getiren Claudio Ranieri'nin şimdiye kadar büyük bir iş başardığı ortada. Ancak onlar için yolun nereye kadar uzanacağı belirsiz. Zira bu güzel başlangıcı sezon boyunca sürdürmeleri oldukça zor görünüyor. Premier Lig gibi dünyanın en zor ve rekabet düzeyi en yüksek futbol arenalarından birinde ilk 10'da yer almak bile onlar için kulüp tarihine geçecek bir başarı olacaktır. Bunu başardıkları takdirde biz futbol severlerin de takdirini kazanacaklar.
Villarreal (La Liga)
İspanya sürpriz yaşanmasının çok zor olduğu bir lig. Kendimi bildim bileli Barcelona ve Real Madrid ülke futboluna adeta hükmediyor. Son 5 yılın en başarılı futbol projesi olarak gördüğüm Atletico Madrid çok geriden gelerek bu rekabete ortak olmayı başarmış görünse de Teknik Direktörleri Simeone bile kazanılan şampiyonluk başarısının her yıl sürdürülebilmesinin zorluğuna dikkat çekiyor ve orta vadede hedefini her sezon ilk 4'ün içinde yer almakla sınırlandırıyor. Hal böyleyken lige sürpriz başlangıcı yapan takımı seçerken büyük beklenti içine girmemek gerekiyor. Puan tablosuna baktığımızda iki takımın yeri özellikle dikkat çekiyor. Bu yazı yazılırken, oynanan 4 maç neticesinde topladıklar 10'ar puanla 4'üncü ve 5'inci sıraları kapan Villareal ve Celta Vigo. Pozitif futbol anlayışları ve pasa dayalı başarılı hücum futboluyla takdir toplayan Celta Vigo'ya haklarını teslim etmek gerek ancak ben yaptığı transfer atılımıyla sezona başlayan Villarreal'i, sıralamada da olduğu gibi averaj farkıyla bir adım öne koyuyorum.
Geçen yılı 6. sırada bitiren Villarreal takımın hücum silahları olan Vietto, Giovani Dos Santos, Javier Aquino ve Ikechucwu Uche'nin gitmesine karşılık önemli transfer hamleleriyle bu sezonun da iddialı ekiplerinden biri olacağı mesajını verdi. Takımdan ayrılan isimlerin yeri Tottenham'da aradığını bulamayarak ülkesine dönen tecrübeli golcü Roberto Soldado; Malaga'dan transfer edilen sağ kanat Samuel ve sol kanat Samu Castillejo; hızıyla Türk futbolseverleri etkilemeyi başaran eski Bursasporlu Cedric Bakambu ve Barcelona altyapısı ürünlerinden Denis Suarez'le dolduruldu. Ayrıca kiralık sözleşmeleri sona erdiği için kulüplerinin yolunu tutan Arsenal'in oyuncusu Joel Campbell ve Real Madrid'li Denis Cheryshev'in yerine Porto'dan eski Atletico Madrid'li Adrien Lopez ile birlikte Atletico'nun Brezilyalı forveti Leo Baptistao kiralandı. Özellikle kadrosundaki etkili hücum silahlarıyla dikkat çeken Villarreal'in kadro değeri 117.8 milyon Euro olarak ölçülüyor ve yaş ortalamaları 25.6 olarak gözüküyor.
Geride kalan 4 maçta 3 galibiyet 1 beraberlik elde eden Villarreal'in en çok gol atan oyuncusu 3 gollü Cedric Bakambu oldu. Onu 2 gol 2 asistlik katkısıyla Roberto Soldado takip ediyor. Toplamda 10 gol atan takım, Celta Vigo'yla birlikte ligde en golcü ikinci takım konumunda. Son üç maçından da 3-1'lik skorla galip ayrılan takım, bu akşam Malaga karşısında galibiyet serisini sürdürmek isteyecektir. Sezon sonunda tekrar Avrupa Kupalarına katılma hakkı kazanmayı hedefleyen Villarreal'in, ilk 4'e girebilmesi için ise şuana kadar yaptıklarından çok daha büyük bir sürpriz yapmaları gerekecek.
Borussia Dormund (Bundesliga)
Almanya'da geçen yılı berbat geçiren Borissia Dortmund'un yaptığı inanılmaz dönüşün neden sürpriz olarak değerlendirildiğini düşünenler olabilir. Ne de olsa son yılların en başarılı Alman takımlarından biri olmayı başardılar ve geçirdikleri ekonomik krizden sonra en tepeye kadar çıkmayı başarıp şampiyonluklar dahi yaşadılar. Ne olduysa geçen yıl oldu ve bir ara düşme potasına kadar geriledikleri sezonu 7'inci sırada bitirebildiler. Bu başarısızlığın faturası, takımı ekonomik krizden büyük başarılara taşıyan, adını takımın efsane teknik direktörleri arasına yazdırmış isim Jurgen Kloop'a kesildi ve kendisiyle sezon sonunda yollar ayrıldı. Yerine Mainz'a oynattığı futbolla beğeni kazanan Alman teknik direktör Thomas Tuchel getirildi. Tuchel geçen yılı boşta geçirmiş olsa da önceki sezon Mainz'in başındayken elde ettiği 7'incilik ve takıma oynattığı futbol Borissia Dortmund yönetimince yeterli görünmüş olmalı.
Yeni sezon öncesinde herkes takımda bir toparlanma bekliyordu çünkü 287.45 milyon Euro değer biçilen ve yaş ortalaması 25.6 olan bu kadronun daha iyisini yapabileceği ortadaydı. Ancak herhalde kimse bu denli iyi bir geri dönüş beklemiyordu. Tuchel'in Dortmund'u adeta fırtına gibi geri döndü ve gol olarak yağdı diyebiliriz. Bu yazı yazılırken ligde oynadıkları 5 maçın her birinde en az 3 kez gol sevinci yaşadılar. 5'te 5 yaparak da ligin zirvesine hızla tırmandılar. Bu maçlarda toplam 18 gol atarken kalelerinde yalnızca 3 gol gördüler. Bireysel performanslara baktığımızda hızlı forvet Aubemeyang'ın futbolunun üzerine çok şey koyduğunu görüyoruz. Ligde 5 maçta attığı 6 golle adeta parlıyor. İnanılmaz üretkenlik sergileyerek Dortmund hücumlarını yöneten Henrikh Mkhitaryan ise 5 maçta kaydettiği 3 gol ve 3 asistle dikkat çekiyor. Geçen yıl yuvaya dönen Japon oyuncu Shinji Kagawa da 5 maçta yakaladığı 2 gol 3 asistlik istatistiklerle bu sezon adeta yeniden doğmuş gibi görünüyor.
Eski makine gibi işleyen futbolları da geri dönmüş. Taraftarlarına zevkli bir futbol izleten ekibin yaşadığı bu dönüşümde ne büyük pay sahibi kuşkusuz Tuchel oldu. Zira takımın büyük bir transfer hamlesi yaparak bu başarıyı temin ettiği söylenemez. Daha çok eldeki değerleri kullandılarsa da Leverkusen'den orta saha oyuncusu Gonzalo Castro ve Manchester United'tan kiraladıkları Belçikalı yetenek Adnan Januzaj'dan bahsetmemek olmaz. Yine de başarıdaki asıl etkenin, geçen yıl yedinci olan bu takımda forma giyen oyunculardaki mental değişiklik olduğu açık. Tuchel'in taktiksel katkıları ve oyuncuların tekrar kendileri gibi oynamaya başlamasıyla Dortmund, bu yıl Bayern Munih'in kovaladığı üst üste 4'üncü şampiyonluğa engel olacak güç olabilir. Her ne kadar Guardiola'nın Bayern'i neredeyse durdurulamaz görünse de eğer biri bunu başarabilirse, bu Dortmund olacaktır.
İnter (Serie A)
İtalya'da en sürpriz başlangıcı yapan takımı seçmek çok da zor olmadı aslında. Cevap lig tablosunun en tepesinde beni bekliyordu. Mancini yönetimindeki İnter, lige 4'te 4 yaparak, üstelik bu maçlardan birinde ezeli rakibi Milan'ı devirerek başlamıştı. Geçen yılı 8'inci bitiren mavi siyahlıların bu atılımı takdir edilmeyecek gibi değil. Elbette yaptıkları transferler beklentileri arttırmıştı. Her İnterli Mourinho'lu günleri özlemle yad etmeye devam ediyordu ancak bu başlangıç beklentileri de aştı ve bir anda şampiyonluk adayı olarak isimleri anılmaya başlandı. Elbette bu duruma yol açan bir neden de Juventus'un lige kabus gibi başlaması olsa da kimse İnter'in hakkını yememeli.
Yeni sezonda gelen iyi başlangıcın nedeni olarak yapılan transferler gösterilebilir. Mancini sonunda istediği oyuncuları alabileceği bir kulüpte olmanın keyfini sürüyor. 30 milyon Euro'ya Monaco'dan getirilen Kondogbia, Wolfsburg'dan 16 milyona alınan Perisic, Granada'dan 8 milyon Euro karşılığında getirilen stoper Murillo, Galatasaray'dan alınan Felipe Melo ve Newcastle'dan transfer ettikleri altyapılarından çıkmış bir isim Davide Santon kadroya katılan isimler arasında. Bunlara ek olarak Manchester City'den kiralanan Jovetic, Atletico Madrid'ten kiralanan tecrübeli stoper Miranda, Barcelona'dan kiralık sağ bek Montoya, Galatasaray'dan kiralık olarak gelen Alex Telles ve Roma'dan kiralanan Adem Ljajic takıma güç katan hamleler olarak belirtilebilir. Kadrosunu bir çok kiralık isimle dönüştüren Mancini, kazanılacak başarının ardından gelecek sezon bu isimlerden bazılarının veya tümünün bonservisini de alabilir. Özellikle 4 maçta attığı 3 golle şimdiden takımın en skorer ismi olan Jovetic'in attığı kritik goller, güzel başlangıçta etkili oldu.
Gelen bunca değerli isme rağmen transfer dönemini artıda kapatmaları da bir diğer başarıları. Hırvat yetenek Kovacic'i 35 milyon Euro'ya Real Madrid'e gönderdiler. 17 milyon Euro'ya Stoke City'e sattıkları Shakiri ve 11 milyona Juventus'a geçen Hernanez, 10.5 milyon Euro karşılığında Sunderland'a giden Ricardo Alvarez para getiren başlıca satışlar olarak sayılabilir. Altyapıdan çıkardıkları ancak İnter'de forma giyebilecek yeterlilikte görmedikleri oyuncularını da bir kaç milyon Euro karşılığında, Avrupa'nın çeşitli orta seviye kulüplerine satabilmeleri sonucunda bu durumu oluşturmayı başardılar. Akılcı davranarak kadrolarını yenilediklerini ve bu değişim sürecinin şimdilik faydasını gösterdiğini söylemek mümkün. Bu formlarını sürdürdükleri takdirde, Juventus'un tepe taklak olmasıyla taşların yerinden oynadığı İtalya'da sezon sonunda kendilerini en azından ilk 3 içerisinde bulabileceklerini düşünüyorum. Şampiyonluk için bile büyük bir şansları var. İtalya'da her şey şampiyon Juventus'un, yaptığı kötü başlangıç sonrasında nasıl geri döneceğine bağlı demek çok da yanlış olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder