Reklam

14 Haziran 2016 Salı

Takke Düştü Kel Göründü: Euro 2016

Euro 2016'da ilk maçlar sona erdi. Turnuvaya katılan 24 takımın her biri görücüye çıktı. İlk maçlar, başta milli takımımız olmak üzere büyük hayal kırıklıklarına sahne olurken; yüksek mücadelenin yanında az sayıda gol izleyebildik. İlk hafta itibariyle henüz golsüz bir müsabaka görmediysek de, bir maçta 3'ten fazla gol atıldığına da şahit olmadık. 24 ülkenin 16'sının turnuvada yoluna devam edeceği yeni kurallar çerçevesinde tüm takımlar, evine dönecek 8 talihsizden biri olmamak adına, yenmekten çok yenilmemek üzerine kurulu bir anlayışla sahaya çıktı. İşte takımların ilk performanslarına dair izlenimlerim.
Milli takımımızla başlamazsam olmaz. Söyleyecek çok şey olsa da gerçek değişmiyor: ilk maçımızı kaybettik. Kaybetmekle kalmadık futbolumuzla umut vermekten de oldukça uzaktık. Özellikle ikinci yarıdaki ne yaptığını bilmez halimizle turnuvanın en kötü ilk maç performanslarından birine imza attık. Neresinden tutsam elimde kalan bu milli takımın, kötü performansındaki en önemli faktörün durarak oynaması olduğunu düşünüyorum. On birimizde pasör özelliğiyle öne çıkan oyuncularımızın çokluğunun avantajımız olmasını beklerken, handikabımız oldu diyebilirim. Boş alanlara koşu yapan oyuncumuz olmayınca topu koşturamadık. Topu ileriye rahat taşıyamayıp oyun kuramayan milli takım, defanstan dönen topları da alamayınca hücum anlamında pek bir varlık gösteremedi. Oyunun savunma tarafında ise yetenekli Hırvat hücum hattını önlemekte direklerden daha iyi bir iş çıkardığımızı söyleyemeyeceğim. Sonuç olarak Hırvatlar hiç ummadıkları kadar rahat bir 3 puanı alarak grupta avantajlı konuma geçti.

Rakiplerimizden devam edelim. Beklediğim gibi İspanya her ne kadar dağınıksa, Çekler de bir o kadar organizeydi. Maç boyunca İspanyollara rahat nefes aldırmayıp puanı kaçırdılar. İspanyollar yeteneklerini tam olarak sahaya yansıtamadılar. Yine de korkarım bizim zayıf takım savunmamıza karşı bu denli etkisiz olmayacaklardır. Çek Cumhuriyeti ise, Euro 2016 elemelerinden bildiğimiz üzere, mütevazi kadrolarına rağmen çok etkili oynayabilen bir ekip olmayı turnuvada da sürdürecek gibi görünüyor. Kimseye kolay puan verecek bir görüntü çizmiyorlar. Yani zor maçlar millilerimizi bekliyor. Türk milli takımı olarak bir işi kolay yoldan hallettiğimiz nerede görülmüş ki zaten?

Ev sahibi Fransa beklentilerin altında bir futbol ortaya koysa da Romanya'nın sarsılmaz savunmasının da bunda payı olduğuna dikkat çekmem gerek. Elemeler boyunca 10 maçta, kalesinde yalnızca 2 gol gören Romanya'ya karşı 90 dakikaya 2 gol sığdırdıklarını unutulmamalı. Maçın yıldızı yaptığı asist ve son dakikada galibiyeti getiren harika vuruşuyla Payet oldu. Kendisinin bir yıl içerisinde gösterdiği gelişmeyi belki de ayrı bir yazıda uzun uzun anlatmalıyım. Son dakika gelen golden sonra alkışlarla sahayı terk ederken döktüğü gözyaşları ise ne kadar gönülden oynadığının göstergesiydi. Evra ise tecrübesine yakışmayan manasız bir penaltıya sebebiyet verdi.  Pogba ise bana göre ilk maçta beklenileni veremedi.

İsviçre ve Arnavutluk mücadelesinde tek golle 3 puanı alan İsviçre; Seferoviç, Xhaka, Xhaqiri gibi kaliteli isimleriyle fark yaratan taraf oldu. İsviçre milli takımından bir çok oyuncunun Arnavutluk kökenli olması, Arnavutluk milli takımındaki bir çok ismin ise İsviçre kulüplerinden yetişmiş olması; hatta Xhaka kardeşlerin bu maçta birbirine rakip olarak sahaya çıkması ilginç notlar olarak aklımda kalanlar. Arnavutluk'un grup aşamasından öteye gidebileceğini sanmıyorum.

Galler-Slovakya maçı, her iki takımın da önce hücumu düşünmesi sebebiyle, ilk haftanın en tempolu mücadelelerinden birine sahne oldu. İlk kez boy gösterdiği Avrupa Şampiyonası finallerine 3 puanla başlayan Galler, hücum silahları Gareth Bale ve Aaron Ramsey ile tehlikeli bir takım olabileceklerini gösterdi. Gruptaki İngiltere-Galler maçını şimdiden iple çekmeye başladım bile. Slovakya ise Hamsik, Mak, Weiss üçlüsüyle oldukça hareketli bir takım görüntüsü çizse de eksikleri çok.

İngiltere demişken, milli takımımızdan sonraki en büyük hayal kırıklığım olduklarını ifade etmem gerek. Bu kadar iyi bir kadro bu kadar kötü yönetilir. Bir İngiliz klasiğine dönüşmeye başlayan "harika lig, harika kadro, kötü milli takım" durumu umarım kendini tekrarlamaz. Zira elemelerde müthiş bir form yakalamışlardı. Buna rağmen Rusya karşısında kalitesiz bitiricilikleri nedeniyle sonuç üretemediler. Yine de oyunu domine edebilmeleri onlar açısında olumlu bir gelişme olarak gelecek adına umut verdi. Şimdiye kadar finallerdeki 9 ilk maçlarını kazanamamış olmaları ise ilginç bir istatistik olarak kaldı. Çok yönlülüğü konusunda en beğendiğim oyunculardan biri olan Eric Dier'ın yetenekleri arasında frikik vuruşları olduğunu da görmek ayrıca şaşırtıcıydı. Bu yıl Tottenham'ın lig ikinciliğinde büyük pay sahibi olan oyuncu her geçen gün oyununu geliştiriyor. Rusya ise önceki turnuvaların aksine futboluyla beni heyecanlandıramadı. İngiltere'ye direnip, uzatmalarda buldukları kafa golüyle maça tutunsalar da bence vasatı aşamadılar. Yine de Slovakya ve Galler maçlarında daha iyi olmalarını bekliyorum. Marsilya şehri sokaklarında, Rus ve İngilizler arasında çıkan olaylar ise maça gölge düşürdü. Umarım tekrarlanmaz.

Polonya Lewandowski ve Milik ikilisiyle rakip takım savunmalarına sorun yaratabilecek bir takım. Ancak kapasiteleri sınırlı. Kuzey İrlanda'nın ise turnuvaya gelebilmesi dahi büyük bir başarı. Yine de onlar için yolun grup aşamasında sonlanacağını tahmin ediyorum. Sonrası çok zor görünüyor.

Almanya-Ukrayna karşılaşmasında ise Almanya beklediğimden kötü, Ukrayna ise beklediğimden çok daha iyiydi diyebilirim. Almanya kalesini Neuer gibi mükemmel bir oyuncu koruyor olmasa maç farklı sonuçlanabilirdi. Ukrayna'da ise efsane oyuncuları Shevchenko bugün hala takımda olsaydı nasıl bir maç olacağını düşünmeden edemedim. Konopylanka ve Yarmolenko'ya ayak uyduracak bitirici bir forvetin eksikliğini hissettiler.  Löw'ün genç yıldızı Draxler'i oynatmasını geleceğe yatırım açısından faydalı bulmama rağmen, bu sezon ortalarda gözükmeyen Götze tercihi hakkında aynı şeyi söylemem mümkün değil. Forvetsiz başladıkları maçta onları kurtaran bir duran top golü oldu. Bu sistemle fazlasıyla şuta dayalı bir takım görüntüsü çizdiler ve eskisi kadar rahat şekilde sonuca gidemediler. Löw'ün kararları turnuva boyunca tartışılmaya devam eder.

Beni şaşırtan bir diğer takım da İtalya oldu. 2006 Dünya Kupası zaferinde sonra serbest düşüşe geçen ekol ülke, turnuva öncesinde önemli oyuncularını sakatlığa kurban vermesi nedeniyle beklentimin az olduğu bir takımdı. Buna rağmen Conte'nin, elindeki kadronun güçlü yönlerini ön plana çıkaran taktiğiyle, harika bir hücum hattına sahip Belçika'yı sahaya gömmeyi başardılar. Conte'nin kurguladığı akıllı savunma futboluyla rakiplerine geçit vermedikleri gibi, araya atılan uzun toplar ve ileride hızla çoğalmalarıyla etkili olmayı başardılar. Benim için turnuvanın en güzel sürprizlerinden biri oldular. Belçika için ise kadrodaki isimlere bakıp her yıl acaba diyorum, acaba bu yıl ortalığı kasıp kavuracaklar mı? Henüz yapamadılarsa da ben umut etmeyi sürdüreceğim.

İsveç denince akla İbrahimoviç, Ikea ve köfteleri geliyor. Hatta muhtemelen artık bu sırayla. İsveç yine İbrahimovic'in takımı olmaktan öteye gidemiyor. Her şey onun performasına bakıyor. İrlanda karşısında İbra atamasa da rakip oyuncuya kendi kalesine attırarak 1 puanı hanesine yazdırmayı başardı. Ama Belçika ve İtalya maçlarından tek başına bir şeyler çıkarması zor. İrlanda için de İsveç grupta en dişine göre rakipti. Diğerleriyle boy ölçüşmeleri oldukça güç.

Avusturya ve Macaristan'ı tarih kitaplarından aşına olduğumuz şekilde yan yana okusak bu kez karşı karşıya geldiler. Kağıt üzerinde Avusturya tarafı ağır bassa da sahada kazanan Macaristan oldu. Macarlar, İzlanda-Portekiz beraberliği dolayısıyla da gruptan çıkmak adına önemli bir avantaj elde ettiler ve adeta grupta ortalık karıştı. Avusturya'nın İzlanda ve Portekiz maçlarıyla kaderini tayin etmesi gerekecek. İki maç da onlar için kolay olmaz.

İzlanda tam da "tekmeye kafa uzatan" diye tanımlayacağım bir takım. Her top için canla başla savaşıyorlar. İlk Avrupa Şampiyonası deneyimlerinde renkli taraftarlarının 90 dakika boyunca dinmeyen desteğiyle, yetenekleri saymakla bitmeyen Portekiz'den 1 puanı söke söke aldılar, takdirimi kazandılar. Milli takımımızdan böyle bir mücadele görmek en büyük dileğim. 








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder